ERDEM ÇAPAR WITH FULL FORCE FESTİVALİNDE!!!
(www.delikasap.com'dan alınmıştır)


22 - 24 Haziran 2001 tarihleri arasında Almanya'nın Leipzig şehrinde düzenlenen With Full Force Festivali'ndeydim. Festival boyunca çıkan grupların büyük bir çoğunluğunu izledim, sizler için değil, bizzat kendim için izledim :).... Bu yazıda bütün maceramı anlatacağımdan dolayı biraz Çağlan Tekil yazısı gibi olabilir ama size söz veriyorum Hicri Bozdağ gibi yazmayacağım hehehehehe!!!

21 Haziran 2001, Perşembe
Dikdörtgen kafalı Almanlar vizemi, sağolsunlar uçağım kalkmadan 2 saat önce verme nezaketinde bulundular. Bu inceliklerine ben de gerekli güzel sözler sarfederek havaalanına uçtum, aceleyle bindik uçağa ve 2.5 saatlik bir yolculuk sonunda Zürih'e, ardından da festival alanına gideceğim otobüs için Basel'e gittim. Biraderim Emre'yi buldum ve otobüse bindik. İsviçre'liler de dikdörtgen kafalı olsa gerek, bindiğim otobüs Zürih üzerinden gitti. O kadar da sorduk heriflere Zürih üzerinden gidecekseniz ben Basel'e gelmiim die. Neyse, bindik otobüse, yoldan metalcileri toplaya toplaya gidiyoruz. Allah sizi inandırsın çok manyak bir otobüstü. Bira beleş, eşşekler gibi içiyoruz, otobüsteki gençlerle eğleniyoruz. Daha doğrusu onlar eğleniyor. Adamlar Almanca konuşuyor, kardeşiniz Almanca'ya teğet geçtiği için konuşulanlardan afedersiniz ama bir bok anlamıyor. Ayrıca yaklaşık 40 kişinin olduğu otobüste numune olarak 2 blackçi, 2 deathçi ve 1 adet metalci var, geri kalan paso hardcore olayında arkadaşlar. Yol boyunca (12 saat) hardcore dinledik, sayelerinde hardcore'dan nefret edecektim....

22 Haziran 2001, Cuma
Boktan otobüsün boktan şoförü bizi öldürmeden sağ salim geldik festival alanına. Otobüsteki gençler "En uzaktan biz geliyoruz, manyağız biz abi" modunda takılırken, yanımızda duran otobüs hepsini susturdu. çünkü, otobüs Prag'dan geliyordu ve tahmin edebileceğiniz gibi Slayer t-shirt'lü bir arkadaş hariç hepsinin üzerinde death metal gruplarının t-shirtleri vardı... Süper bir yağmur altında çadırı kurduk (şşşşş, bildiğiniz çadır diil!), festival alanına attık kendimizi. Saat 14.00 falan olmasına rağmen millet çoktan pilot moduna girmişti. Hatta, gencin biri gelip kafamdaki Suicidal şapkasına karşılık ne isteyeceğimi sorduğunda "Blowjob" deyince eğilmeye kalktı. Zor durdurdum keratayı.
Başlayalım mı gruplara?

Skin Of Tears
Festival alanına girer girmez Hardbowl adlı çadıra gittik. Sahnede 3 gençten oluşan bu grup vardı. RHCP, Green Day falan karışımı boktan bir müzikleri vardı. Basçıları sanırım ilk kez sahneye çıkıyordu ki çok ameleydi. Allah kurtarsın deyip kaçtık. (1/10)

Warhammer
Aslında bu saatte Voivod'un olması lazımdı ama son anda listeden çıkarılmış ve yerine bu öküzden hallice gariban black metal grubu konmuş. Şahsen, bu adamların yerine Witchtrap çıksa daha iyi olurdu. (1/10)

Shutdown
Hardbowl çadırında çıktılar, güzel bir hardcore grubuydu, sahnelerini beğendim, hatta solist bir ara seyircilerin içinde dalıp söyledi ama o kadar. Hardcore'u çok seviyorsanız deneyebilirsiniz ama delisi olmazsınız. (5/10)

D.O.A.
40 yaşlarında 3 Kanadalı'dan kurulu bir punk grubu. South Park'taki Kanadalı'lara benzemiyorlar. Pek iç açıcı değiller ama olsun biraz izlemek lazımdı. Takıldım biraz hoş ama ana sahnede Savatage çıkacak, daha önemli. (4/10)

Savatage
çok sevdiğim bir grup değiller ama yine de merak ediyoruz yani. Abiler, banttan çalınan Der Komissar'ın girişini intro olarak kullandılar ve çıktılar sahneye. Sahneye çok hakimler, yılların tecrübesi yani boru değil. Jon Oliva abi klavyenin arkasına saklanmış ama vokallerin çoğunu yine o yapıyor. Yeni solist daha çok karaoke takıldı. Bence bu genç To Die For veya Sentenced gibi bir grupta olsa cinsel ilişki şansı artar. Der Komissar, Of Rage And War, Sirens, Gutter Ballet ve Edge Of Thorns gibi süper şarkılar çaldılar. Ama niye Jesus Saves'i çalmadılar lan? (7/10)

Megadeth
1990'ların başında fanıyken sonralarda sıkıldığım bir grup olan Megadeth için heyecanlıydım ama korkuyordum da, çünkü son albümlerini hiç beğenmemiştim. Abiler son albümden 2 şarkıyla girdiler. Sanırım Almanlar da sevmemiş ki albümü kimse tepki göstermiyordu. Ama 3. şarkı olarak Wake Up Death'i patlattıklarında ortalık dağıldı. Ardından gelen Hangar 18 gazı devam ettirdi ama Return To Hangar'da millet yine durdu. Olaya kıl olan Dave Mustaine, biraz sert baktı ama tık yok millette. Sonrasında çaldıkları Tornado Of Souls yine karıştırdı ortalığı. Symphony Of Destruction, Peace Sells gibi baba parçalardan sonra kapanışı Holy Wars'la yaptılar. Sanırım onlar da biraz isteksiz çaldılar. (6/10)

Cradle Of Filth
Kovboy şapkası modası var galiba, Danni sahneye kovboy şapkasıyla çıktı. Açıkçası gündüz vakti black metal pek çekilmiyor. Doğru dürüst şov yapamadılar. Bir ara sahneye pantalonun içindeki tahtaların üstünde yürüyen bir abi çıktı ama çok komikti kostümü. Şeytan yapmaya çalışmışlar ama sıçmışlar. Bu arada Danni'nin vokali pek iyi değildi. özellikle tiz çığlıkları pek duyulmadı. Zaten şarkıların çoğunluğunu bilmiyoruz, tam baymışken en sevdiğim şarkıları Forest Whispers My Name başladı ve 2 abla sahneye çıkıp erotik dans yapmaya başladı. Ablalar güzeldi ama selülitleri olmasa daha hoş olacaktı. Konserin sonuna kadar dansedip soyundular, sahneden ayrılırken üzerlerinde sadece külotları vardı. Türkiye'de böyle bir şey yapsalar ne olurdu acaba? (6/10)

SUICIDAL TENDENCIES
Aha işte beklediğimiz an. Şu sevdiğiminin dünyasında delisi olduğum 2 gruptan biri olan S.T. sahneye çıktığında heyecandan ölüyordum. You Can't Bring Me Down'ın gözünü sevdiğim güzel gitar arpejini duyduğumda "olm Erdem, ölmeye hazır mısın?" diye sordum kendime. Şimdi Mike Muir çıkacak dediğimde tipik bir ST kostümüyle bir genç çıkıp "Suicidal'a hazır mısınız" diye bağırdı. Lan lavuk 10 senedir hazırız ne diyorsun? Ve işte babaların babası Mike Muir, manyak bakışlarıyla sahneye çıktı ve "What the hell is going all around here" dedi ve gerisini hatırlamıyorum. Ben böyle bir frontman görmedim arkadaşlar. Adam bir kaç sene sonra 40 olacak ama kim takar. Coştukça coşuyor, seyirciyle iletişimi süper. Cyco Vision, Lovely, Send Me Your Money, Possessed To Skate, Subliminal, We Are Family, Su Casa Es Mi Casa ve War Insıde My Head gibi hit şarkıları hep beraber söyledik. Mike baba konserin son şarkısını çalacaklarını ve yalnız söylemek istemediklerini söyleyerek seyircileri sahneye çağırdı. O sırada sahneden biraz uzak olan bendeniz İETT ve yemekhane kuyruklarında edindiğim tecrübeyle daldım ve kendimi bariyerlerin arkasında buldum. İlk başta görevliler engel oldu ama biz Battal Gazi'nin torunuyuz, ite kaka sahneye çıktım ve milli marş Pledge Your Allegiance'de sahnedeki yaklaşık 30 - 35 kişiyle beraber geri vokal yaptım. Sahneden inerken Mike baba hepimize teker teker sarıldı. Ne anlatayım daha, geberiyorduk işte. Onlar her zaman süper, onlar her zaman üstün, çünkü onlar SUICIDAL TENDENCIES! İyi ki ST gibi bir grup ve Mike Muir gibi bir insan var şu dünyada.... (50/10) (kanaat notu kullandım!)

H Blox
Aslında sahnede Bad Religion olması gerekiyordu ama davulcuları sakatlanmış o yüzden yerine H Blox çıktı, 3 şarkı sonra kaçarcasına kaçtık. çadıra gidip yemek yememiz lazımdı çünkü çok uzun bir gece vardı önümüzde.... (2/10)

Motörhead
Babaların uçağı rötar yapmış ve konser biraz geç başlayacaktı. Etrafta milletle muhabbet ederken bir Amerikalı gençle tanıştım. Death metalci olan bu gençle muhabbet esnasında Türk olduğumu söyleyince "Cenotaph'ı biliyor musun?" diye sordu. Ohannes dedim! 1 saatten fazla süren bir gecikme sonrası Motörhead sahnedeydi. Gözlerime inanamıyordum. Death metal'den hardcore'a, black metal'den grindcore'a bugün yapılan bütün eksterm türlerin müsebbibi sahnedeydi. Ian Lemmy Kilmister'dan bahsediyorum lan, ayağa kalkın! Babalar seyirciyi selamladı ve Lemmy'nin "We are Motörhead, we are rock'n'roll and we don't give a fuck!" demesiyle başladı hengame. İlk olarak son albümden We Are Motörhead'i çaldılar. Kan gövdeyi götürüyordu. İnanılmaz bir izdiham. Babalar sanki 20.000 kişilik bir festivalde değil de 200 kişilik bir klüpte çalıyorlardı. Seyirciye laf atıyorlar, küfrediyorlar. Bir ara gencin biri bir şarkının ismini bağırarak söyledi. Lemmy "çalmayacağız onu" dedi, genç yine bağırınca "Sus" dediler, genç sustu. Bomber çalmaya başladığında delirdi seyirci. Ardından Lemmy "Benim New York'ta bir kankam vardı, 2 ay önce aramızdan ayrıldı, şimdi onun grubu için yazdığım parçayı çalacağız. Joey Ramone, seni çok özlüyorum" dedi ve Ramones'i çalmaya başladı. Tek bir ağızdan bağırıyorduk R-A-M-O-N-E-S diye. Ardından, Lemmy "Aranızda punk var mı? Bu şarkı punklar için" dedi ve Sex Pistols coverı God Save The Queen'i çaldılar. Yeşil ışıklar ardında çaldıkları Orgasmatron'dan sonra "Bu şarkıyı bir çoğunuz sevmiyor ama s*kimizde bile değil, çaldık işte" dediler. Born To Raise Hell'i çalarlarken sahnede bir abla vardı, bir baktım Doro Pesch ! Geri vokal yapıyordu. Görülmesi gereken bir görüntüydü. Sahneden indiler ama yemezler, bis yapmak zorundaydılar. çünkü çalınmamış şarkılar vardı. Tekrar çıktılar sahneye ve baba yine konuşmaya başladı: "Hangi şarkıyı istediğinizi biliyorum, sıkılmadınız mı ya? çalmak zorunda mıyız? çok mu istiyorsunuz? Peki çalalım. Parmaklarıma bakın, bazıları yanlış yerden çalıyor bunu" dedi ve tarihin en önemli şarkılarından olan Ace Of Spades başladı. Bu şarkıyı canlı canlı dinledim ya, ölsem gam yemem. Son olarak Overkill'i çaldılar. Kısaca mükemmeldiler ve alandan ayrılırken tek düşündüğüm şey 1998 yılında İstanbul konserlerinin iptal edilmesiyle neler kaçırdığımızdı.... (Motörhead'e puan vermek bize yakışmaz ama 10/10)

Six Feet Under
Daha önce bahsettiğim Hardbowl çadırında geceleri parti düzenleniyor ve bir konsept üzerine gruplar çıkıyor. İlk geceki partinin adı Knüppelnacht'tı ve o gece festivaldeki en ekstrem gruplar sahne alacaktı. Motörhead'in rötarlı çıkmasından dolayı Hypnos'u izleyemedik, çadıra geldiğimizde Six Feet Under sahnedeydi ve çadırın içindeki yaklaşık 5.000 kişiyi dağıtmışlardı. önlerde kan gövdeyi götürüyordu. Haklı olarak tırstık, önlere gidemedik. Chris Barnes ve saz heyeti muhteşem bir performans sergiliyordu. Bu sıralar çıkması gereken albümlerine ağırlık vermişlerdi. özellikle Terry Buttler gibi baba bir basçıyı görmek büyük zevkti... (8/10)

Vader
Polonya'nın medar-ı iftiharı Vader'i beklerken yanımıza bir Alman genç gelip biramdan içmek istediğini söyledi. Gencin haline baktığımda biraz önce önlerde pogo yapanlardan olduğunu anlamıştım. Konuşurken gözüme ilginç bir nokta takıldı. Gence durumu söylediğimde herif dağıldı. çünkü, SFU çalarken pogoda dişi kırılmıştı. Neyse, saadet hanıma gelelim. Son dönemlerde büyük çıkış yapan Vader, pek ilgimi çeken bir grup olmasa da performansları çok iyiydi. Adamlar sanki albüm kaydediyor gibi çalıyordu, yani Amerikalı gruplardan hiç bir farkları yok. Eğer bu şekilde devam ederlerse kısa bir süre sonra çok büyük bir isim olmamaları için hiç bir neden yok. Ayrıca, büyük bir ihtimalle Eylül ayında Türkiye'ye gelecek Vader'i kaçırmamanızı tavsiye ederim. (7/10) (Erdemciim yazılarını güncelleyip göndersene güzelim; iptal ettiydik bu konseri :) - DK)

Zyklon
Yanlış hatırlamıyorsam Emperor'dan Zamoth'un grubu olan Zyklon sahnede iyi bir grup ama solistleri hariç. Ben böyle bir lavuk görmedim. Adam kasıldıkça kasılıyor, sanki dünyanın en iyi grubunda solistlik yapıyordu. Kısaca, solistin bütün amelelikleri beni gruptan tamamen soğuttu. (5/10)

Napalm Death
Biri bana gelip "Bir gün sabah saat 04:00'te Napalm Death izleyeceksin" dese, "hadi lennn!" derdim ama gerçekleşti! Tüm zamanların en baba gruplarından Napalm Death sahnedeydi. 90'ların 2. yarısında çıkardıkları albümlerle biraz bayan ama 2000 yılı albümleri "Enemy Of The Music Business" ile her yerden tam not alan grup için millet saatlerce beklemişti. Gitaristleri Mitch Harris rahatsızlığı dolayısıyla çıkamadığı için Napalm Death 4 kişi çıktı sahneye ama bu durum pek bir eksiklik yaratmadı. Sahnede mükemmeldiler. Son albümlerinden Take The Poison ile girdiler, önceki gruplarda tırsan kardeşiniz dayanamadı ve önlerde pogoya daldı. Offf, geberiyoruz ama boru değil Napalm Death var sahnede. Barney yerinde duramıyor, koşar gibi yaptığı hareketler seyirciyi de etkilemiş ki onlar çalarken biz de çadırın içinde koşuyorduk. Suffer The Children, Breed To Breathe, Scum gibi baba şarkıların yanında İtalyan Raw Power'dan Politicians ve Dead Kennedys klasiği Nazi Punks Fuck Off yorumları muhteşemdi. İsterseniz grubun "Leaders Not Followers" EP'lerinde dinleyin duyun. özellikle Nazi Punks Fuck Off sonrası Barney'in seyirciyi "Nazis Raus" diye bağırttırması güzel bir hareketti günümüz Almanya'sı açısından. Bir gün elinize bir fırsat geçer de Napalm Death'e yakın bir yerlerde olursanız, mutlaka izleyin. çünkü, çok farklı bir olay. Onlar thrash metal, hardcore, power metal, vs.. yapmıyorlar. Onlar Napalm Death. Bu kadar...Napalm Death sonrası Belphegor çıkacaktı ama bizim de uykumuz gelmişti.... (10/10)


23 Haziran 2001, Cumartesi
Normalde geç kalkmayı istiyorduk ama güneş çadıra bir vurmuş ki istersen kalkma! Kahvaltı, tuvalet falan sonrası atladık festival alanına. Okuyun!

Punishable Act
Berlin'li Hardcore'cu abiler. Güzeldi ama biraz dikiliyorlardı. Solistleri çok hareketli, bir Hardcore solistinin olması gerektiği gibi yani hatta bir ara seyircilerin içinde dalıp söyledi ...çok orijinal değiller ama denemek lazım.. (6/10)

Hangmen
Ana sahnede ne aradıklarını anlayamadığım gruplardan biri. Bariz bir Sepultura'nın son dönemleri ve Soulfly etkileri vardı. Bir ara sahneye Latin bir tip çağırdılar pan flüt çalsın diye. Adam sahneye bir çıktı ki grubun 30 dakikadır kurmaya çalıştığı karizmayı yerle bir etti. Bir daha sırıtma lan sahneye çıktığında! (4/10)

Gurd
Bu arkadaşlar da Alman ve gazlanan bir grup ama hangi akla hizmet gazlıyorlar anlamadım. Zaten, böyle grupları gördükçe moralim bozuluyor. Türkiye'de bunlardan bin kat daha iyi gruplar varken bu adamların - sırf sünnetsizler diye - gazlanmasına ayar oluyorum... (2/10)

Tankard
1992'de param olmadığı için göremediğim Tankard'ı 9 yıl rötarlı seyretmek gerçekten hoştu. Sahneye Alien ile çıktılar. Chemical Invasion, Space Beer, Morning After gibi klasik şarkılarını çaldılar. Solist Gerre bir şişmiş ki sormayın.
Yusyuvarlak olmuş ama ona rağmen sahnede durmadan koşturuyor. Seyirciye durmadan bira veriyordu. Kapanışı milli marşları Empty Tankard ile yaptılar süperdi. Gerre arada komik laflar söyledi ama Almanca söylediği için ben bakmakla yetindim.. (8/10)

Crowbar
1994 yılında çok popüler olan grup sonrasında bayağı sessizleşmişti. Kadro da bir hayli değişmiş. Sadece solist aynıydı. Diğer elemanlar biraz zayıftı. Eski basçılarını düşündüm de zebellah gibi bir yaratıktı. Baydıkça baydılar, adamları alkışlayanlar sadece kendi crewları ve Rock Hard'dan Götz'dü. (3/10)

In Flames
Elimizdeki broşürde çadır sahnesinde Die Happy çıkacak diyordu ve güzel bir abla var grupta diye gittik ama yerine başka bir grup çıkmıştı. Heralde ablanın muayyen günüydü :) Ana sahneye gidip In Flames'i beklemeye başladık. Büyük bir kalabalık vardı. Abiler konsere Bullet Ride ile çıktılar. Tek kelimeyle süperdiler sahnede. özellikle grup olarak tam kadro tek tip kıyafetle çıkmaları da hoştu. Pinball Map, Clay Man, Whoracle ve 666 gibi süper şarkılarını çaldılar. Bence sahip oldukları şöhreti kesinlikle hak ediyorlar... (9/10)

Destruction
Destruction hakkındaki düşüncelerimi bir çok kişi bilir. O yüzden, fikirlerimi bir kenara bırakıp size objektif yorumumu yapacağım. Sahneye Total Desaster ile çıktılar. Schmier'in seyirciyle iletişimi çok başarılıydı. Seyirciye gaz verip duruyordu. Ama gitarist Mike'in bıyıkları çok komikti. Tam Hans olmuş. Bestial Invasion, Curse The Gods, Life Without Sense gibi güzel parçalarını çalan Destruction'da özellikle davulcunun performansı ve geri vokalleri çok iyiydi. Yakında çıkacak yeni albümleri "The Antichrist"ten "Bilmem ne The Cross" diye bir şarkı çaldılar ama dinlerken "ben bu şarkıyı dinlemiştim" oldum. En son şarkı olarak The Exploited'den Fuck The USA'yı çaldılar ve 2. gitarda gruba Peter Tatgren eşlik etti. Ama, Peter'in gitar askısı 2de1 çıkınca performans biraz zayıfladı... (7/10)

The Damned
çadır sahnesinde The Damned gibi Punk tarihinin önemli bir grubu varken gidip de Thumb seyretmek olmazdı. Amcalar iyice yaşlanmışlar, özellikle solistin Elvis Presley gibi kıyafeti ve tavırları görmeye değerdi. MC5'tan bir şarkı çaldılar. Smash It Up'ı çalmadılar.. (7/10)

Ignite
2 yıl önce Radical Noise'dan Kerem'in bana tanıttığı bir grup olan Ignite, o zamanlar ömür boyu underground kalacağız triplerinde bir grupken sanırım fikirleri değişmiş ki şu an çok popüler bir gruplar. özellikle, Alman hardcore camiasında çok sevilen bir grup. çadıra girdiğimizde içerdeki insanların %75'inin üzerinde Ignite ile ilgili bir şeylerin olması dikkatimi çekti. Ignite'ın basçısı çıkıp "Gençler, 15 dakika sonra sahnedeyiz, bizden önce listede olmamalarına rağmen bizim sevdiğimiz bir grup olan Budepeşte'li hardcore grubu bilmem ne'yi dinleyin, unity, brotherhood falan" dedi ve Budapeşte'li
Bilmem ne sahneye çıktı. Ignite'ın elemanlar bu grubun neresini sevmiş anlayamadım. Hanslar ve Helgalar da anlamadı. Daha sonra Ignite çıktı, çıkış o çıkış. Tam gaz. Brothers & Sisters falan çaldılar. özellikle U2 coverı Sunday Bloody Sunday süperdi. Hatta solist bir ara seyircilerin içinde dalıp söyledi. Gençler sahnedeyken her ne kadar seyirciye klasik straight edge sözleri söylese de pek ipleyen yoktu. Hatta, crowdsurfing yapmak isteyen kızların göğüslerini popolarını ellemeye ve t-shirtlerini çıkarmaya çalışanların sayısı az değildi. (8/10)

Devin Townsend
Bu abinin yaptığı işleri pek sevmediğimden vakit geçirmek için ana sahneye gidip seyretmeye başladık. Davulcu coşmuş bir adamdı. Süper çalıyordu. Diğer elemanlarla pek ilgilenmedik ama davulcu manyaktı. Cehaletimi hoş görün, Devin seyircilere grubu tanıtırken "and the drum Mr. Gene Hoglan" diyince sustum. Bir davul efsanesini canlı canlı görmenin mutluluğunu yaşadım... (9/10) (o da Gene baba için)

Soulfly
Her ne kadar Alman dergiler son albümleri "Primitve"i kötülese de festivalin en büyük kalabalığa çalan grubuydu Soulfly. Müthiş bir izdiham vardı, ölüm yakında diye hissettim. Sahneye Back To The Primitive ile girdiler. Max Cavalera yine muhteşemdi. Böyle bir karizma dünya üzerinde çok az insanda bulunur. Binlerce insanı avucunun içinde oynatıyor. Bring It, Boom, Eye For An Eye ve Song Remains Insane gibi baba parçaları çaldılar. O sırada ayakkabımın teki çıktı. Eğilip giymeye çalışırsam ezilirim diye ayakkabıyı şortun cebine koyup tek ayak üstünde pogoya devam ettim. Her şey süperdi, muhteşemdi ta ki Max babanın söylediği şu cümleye kadar: "Obliteration of mankind, under a pale grey sky, we shall ARISE!". Evet, Arise'ı çamaya başladılar. Gerisini hatırlamıyorum, plakasını alamadım. Arise bittiğinde tam oh be derken Dead Embryonic Cells başlamaz mı, haydaa pogoya devam. Bir ara önümden bir genç ağzını burnunu tutarak revire gitti. Kan içindeydi. Anladım ki biz Türkiye'de pogo diye evcilik oynuyormuşuz.. Bleed'de sahneye Max'in üvey oğlu, rahmetli Dana Wells'in kardeşi Ritchie çıkıp Fred Durst'ün bölümlerini söyledi. Terrorrist'de Tom Araya çıkar diye bekledik ama nafile. Muhteşemdi, herkesin mutlaka görmesi bir grup. (30/10) (Max Cavalera lan! Boru değil)

Pain
Demiştim ya, çadırda geceleri parti oluyor diye; Cumartesi gecesi de Saturday Night Fever vardı ve sahneye ilk olarak Pain çıktı. Peter Tatgren'in yan projesi olan Pain, aslında endüstriyel alt yapılı bir grup olmalarına rağmen, sahnede daha çok metal soundlu müzik yaptılar. Sanırım albümleri Universal'den çıkmasına rağmen pek satmamış ki, yeni şarkıları da daha çok metal kokuyordu. özellikle sahneyi bembeyaz dekorla süslemiş olmaları ve sahnedeki hareketlilikleri görmeye değerdi. "Rebirth" albümünün en baba şarkısı End Of The Line çalmaya başladığında bütün seyirciler tek bir ağızdan söyledik. Crash'te de seyirci desteği muhteşemdi. Pain'in sahnedeki en büyük sürprizi ise The Beatles coverı Eleanor Rigby oldu. Normalde slow bir şarkı olan Eleanor Rigby'nin Pain yorumu muhteşemdi. (9/10)

Nashville Pussy
önceden hiç dinlememiş olsam da festivalde en merak ettiğim gruplardan biriydi Nashville Pussy. çünkü, 4 kişilik grubun gitaristi ve basçısı dişi! Hem de ne dişi! çalmaya bir başladılar, ohaa dedim. Süper bir sahne grubuydu. Müzikleri için bir tutam Motörhead, bir tutam AC/DC ve bol rock'n'roll diyebiliriz. Yerlerinde durmuyorlar, özellikle gitaristleri benim gibi kadınların müzik yapması konusunda şüpheleri olan bir adamı bile etkiledi. Hatun yerinde durmuyor, manyak sololar atıyor, bir ara dayanamayıp çadırın direklerine tırmanıp orada çalmaya devam etti. Ama benim favorim basçılarıydı. Sanırım yeni girmiş gruba, çünkü dergilerde resimlerini gördüğüm basçı vivid filmlerden çıkmış bir tipti, ama sahnedeki basçı daha çok euroteen'e yakışacak güzellikteydi. 3. şarkıda t-shirt'ünü çıkarıp sütyenle çalmaya başlayınca, seyirci bir gaza geldi ki sormayın. Goin' Down, Go Motherfucker Go gibi süper şarkılar çaldılar. Bundan sonra Nashville Pussy hayranı olmaya karar verdim... Ardından Zeromancer ve Crack Up çıkacaktı ama hadi len dedim.. (10/10)


24 Haziran 2001, Pazar
Cepteki para bitmişti, festival alanına yakın yerdeki köye gidip para çekmeye gittik. Yürürken yolda yanımızdan geçen bir arabada Haluk Levent çalıyordu. Saklandık....

Mambo Kurt & B.B.
Festival alanına dönerken çalan şarkıyı duyuyoruz ama ne bu yaa diyorduk. çünkü, Iron Maiden'in Bring Your Daughter'ının mambo yorumuydu bu. Meğerse sahnedeki Mambo Kurt ve arkadaşları ünlü metal şarkılarını mambo, latin falan şekilde çalıyorlarmış. Ardından Rammstein'dan Engel, Metallica'dan Enter Sandman'i çaldılar. Adam çok komik laflar ediyordu ama Almanca'ydı. Festival alanındaki 2 kişi hariç herkes gülüyordu. Kimdi o 2 kişi bilin bakiim! Kapanışı Europe'tan Final Countdown ile yaptı. Bir ara sahneye seyircileri çıkartıp vals yaptırdı. Manyak bir herif.. (8/10)

Unleashed
Uzun süredir ortada gözükmeyen grup yeni albümleri öncesi kendilerini hatırlatmaya çalışıyorlar. Neverending Hate ile girdiler. Gündüz vakti ve güneşin tam tepede olması dolayısıyla fazla kalabalık değildi ama çok iyi bir performansları vardı. O sırada bir itfaiye arabası gelip seyircileri sulamaya başladı. Yerler çamur olunca, Woodstock'a özenen metalciler çamur savaşına başladı. Berserk, Before The Creation of Time gibi baba şarkılar çaldılar... (7/10)

Cathedral
1990'ların başında Doom Metal'in en iyi örneklerini veren grup sonrasında 1970'lerin Hard Rock'ı tarzına kayınca ilgimi kaybetmiştim. Sahnede çok sakinlerdi, Lee Dorian'ın hareketleri de çok komikti. Soul Sacrifice, Hoskins The Witchfynde General ve Midnight Mountain gibi parçalarını çaldılar... (5/10)

Nevermore
Son yılların en çok gazlanan gruplarından olan Nevermore sahnede bir hayli tutuktu. özellikle solistleri Warrel Dane çok durgundu. Sanki, 2 grup sonra M.O.D. çıkacak diye tedirgin gibiydi. Belki bilmiyorsunuzdur, 5-6 ay önce M.O.D.'den Billy Milano, Warrel'i eşşek sudan gelinceye kadar dövmüştü ve bu yüzden Nevermore'un Avrupa turnesi ertelenmişti. Neyse, sahnede pek başarılı değildiler. Eski grupları Sanctuary'den şarkı çalarlar mı diye düşündüm ama sadece "Refuge Denied"da çaldıkları Jefferson Airplane'den White Rabbit'i çaldılar ama çok kötüydü. Bir şarkıdan önce Warrel "Sıradaki şarkımız için klip çektik ama ABD MTV'sinde yayınlanmıyor çünkü orospular gibi rap yapmıyorum" dedi, bu laf bile seyirciyi ateşleyemedi. Kapanışta Simon & Garfunkel'den Sound Of Silence'ı çaldılar ama sözlerini bilmesem anlayamayacaktım.... (5/10)

Shelter
Festivale gitmemdeki en büyük nedenlerden biri olan Shelter konsere Message Of Bhagavat ile girdi. Aaaa, o da ne? Yeni gitaristlerden biri bir abla. Güzel bir ablaydı ama Sick Of It All sahnedeyken yanda otururken giydiği Semra özal gözlükleri çok iticiydi. Büyük insan Ray Cappo "Bu festivaldeki bütün hardcore ve metal gruplarını selamlıyoruz, çünkü unutmayın ki bu iki tür birbirine çok yakın türlerdir, en azından düşmanlarımız ortak" gibi birşeyler söyledi. Ardından When 20 Summers Pass, In The Van Again çaldılar. Ray soğuk almış, o yüzden paso öksürüyordu, tabi bu vokalini etkiledi. Genelde şarkıları seyirciye söyletti. Ama performansına diyecek yok, hopluyor zıplıyor, koşuyor, seyircilerin içine dalıyor. Zaten sahnede kaldıkları 40 dakikanın yaklaşık 15 dakikasını sahnede geçirdi. Paso ellerimizin üstüne yürüyor, şarkı söylüyordu. Bir ara düşecek gibi oldu, yanımdaki elemanla beraber omzumuza aldık Ray abiyi. Yeni gitaristleri İsveçli'ymiş ve gencin esas grubunun solisti çıktı ve Appreciation'ı söyledi. Civilized Man ardından Song Of Brahma, hepimizi delirtti. Kapanışı milli marş Here We Go ile yaptılar. Bu arada eski basçıları Adam Blake'in de geri dönmüş olması güzel bir olaydı. Kısaca festivalin en iyi gruplarındandı. (10/10)

Sick Of It All
Sahnenin önünde M.O.D.'yi beklerken bir baktım S.O.I.A. afişi asıldı sahneye. Meğerse M.O.D. çıkmayacakmış. Heralde Billy Milano elini kana bulamamak için gelmedi :p Şahsen, Sick Of It All taptığım bir grup değildir ve şarkılarının büyük çoğunluğunu bilmem. Ama büyük bir heyecan vardı içimde çünkü Hardcore sahnesinin en önemli gruplarından biri çıkacaktı. Solist Lou Koller'in seyirciyle iletişimi çok iyiydi. Abisi gitarist Pete Koller ise manyak bir herif, zıplıyor, yere inerken öyle bir basıyor ki sahneden "takkkkk takkkkkkkk" diye sesler geliyordu. Lou her şarkı öncesi seyircileri yönlendiriyor. "Şimdi, şu yeşil şapkalı arkadaş merkeziniz olacak ve biz çalmaya başlayınca etrafında koşmaya başlayacaksınız" veya "Tam ortadan ikiye ayrılın ve birbirinizden 6-7 metre uzaklaşın, şarkı başlayınca dalin birbirinize" gibi yönlendirmelerle milleti coşturdular da coşturdular. Zaten, festivalin en önemli gruplarından biriydiler. İnanılmaz bir kalabalığa çaldılar. Scratch The Surface, Injustice System falan çaldılar ve kapanış tabi ki Step Down oldu. Seyircilerin tezahüratı durmuyordu ama Lou çıkıp "çadırda birazdan Dropkick Murphys çıkacak bence kaçırmayın" dedi ve indiler sahneden.. (10/10)

Dropkick Murphys
Gang's All Here gibi bir başyapıta imza atmış bir grubu kaçırmak olmazdı. çadır sahnesine gittik. O sırada sahnede Donots vardı ve Twisted Sister'dan We're Not Gonna Take It'i çalıyorlardı. çok güzeldi ama son şarkılarıymış. Ardından sahne hazırlandı ve Dropkick için geri sayım başladı. Kilt giymiş bir İskoç gayda çalarak konser başladı. Abiler yerlerinde durmuyor, deliler gibi çalıyorlardı. Gitaristleri resmen manyak, bu kadar kıvrak ve hareketli gitarist görmedim. Adam sahnenin bir tarafından öbür tarafına koşarken bütün mikrofon ayaklarını deviriyordu. Bir ara anfilerin üstüne düşüyordu, zor topladı kendini. Ama gel gör ki abiler Gang's All Here'den hiç şarkı çalmadıkları için ben seyretmekle yetindim. Bir ara basçı "Bu şarkıda herkes birbirine sarılsın" dedi, kimseden tepki gelmeyince de "Bunun gay olmakla bir alakası yok, kardeşlik olayı işte.." dedi, çok güldüm.. (10/10)

Judas Priest
Dropkick sahnede fazla kalınca Judas Priest'i anca 3. şarkıda izlemeye başlayabildim. Girişi Metalgods ile yapmışlar. Ben gittiğimde Touch Of Evil'i çalıyorlardı. Dürüst olmak gerekirse Ripper Owens çok iyi bir solist ama 50 yaşında adamların yanında biraz genç kalıyor. Glen Tipton ve KK Downing çok iyi gitaristler ama yaşlılıktan olsa gerek biraz ağır hareket ediyorlardı. Ama adamım Ian Hill manyaktı. Durmadan kafa sallıyor ve çok sempatik hareketler yapıyordu. Ripper, Hell Bent For Leather çaldılar, ardından Ripper sahneye motorsikletle çıktı ve Painkiller'ı çaldılar. Sahneye tekrar çıktıklarında neyi çalacaklarını çok iyi biliyorduk: Breaking The Law. Judas Priest sahnedeyken önlerdeki seyircilerin genelde 30 yaş üstü olması da ayrı ilginç bir konuydu ama ben önlere gidemiyordum çünkü sabah üstüm çıplak gezdiğim için omuzlarım hayvanlar gibi yanıyordu. Böylelikle bir efsaneyi daha görmüş olduk ama Rob Halford'u da canlı görmüş biri olarak diyebilirim ki Ripper ne yaparsa yapsın Halford'ın karizmasına sahip olamaz... (8/10)

Crematory
çadır sahnesinin Pazar geceki ismi The Last Supper'dı ve gothic gruplar çıkacaktı. İlk olarak dağılma kararı alan ve son konserlerini Wacken'da verecek olan Crematory çıktı. İyi grup, hoş grup ama solistlerini bir türlü sevemedim. Hem sesi kötü hem de eli belinde şarkı söylüyor. Caroline, Sisters Of Mercy klasiği Temple Of Love gibi şarkılar çaldılar. O gece klavyecinin doğum günüymüş, onu da kutladık.. (7/10)

Letzte Instanz
İlginç makyajları ve kullandıkları keman ve çello gibi enstrümanlarla ilgi çektiler. Şarkılar genelde Lacrimosa'nın hızlı şarkıları gibiydi. Kapanışta Camouflage'dan çaldıkları Love Is A Shield yorumu benden tam puan aldı. Gothic meraklıları için iyi bir seçim olabilir... (7/10)

Gecenin ilerleyen saatlerinde Umbra Et Imago ve Haggard çıkacaktı ama hem uykumuz vardı hem de sabahın köründe kalkmamız gerektiğinden çadıra gidip uyumaya çalıştık. Ama Hanslar uyutmadı adamı. Festivalin ilk gününden beri "Slayer" diye bağıran, birbiriyle "Slayer" diye selamlaşan metalci Hanslar, bir başlamış ki "Slayer" diye bağırmaya, uzaktan duyan ileride katliam var sanır. Yaklaşık 2 saat boyunca kamptaki binlerce insan durmadan "Slayer" diye bağırdı durdu. Arada gencin biri "Helga" diye bağırdı, sanırım çok azmış. Ertesi sabah otobüse binerken herkes birbirine "Slayer" diye bağırıyordu. Hatta, bir ara otobüsü beklerken bir eleman başkasına saati sordu ve aldığı cevap şuydu: "SLAYER!!!!"


With Full Force'daki Türkler:
-Festivale giderken çakmağım bitti ve bakkal gibi kullanılan bir kamyona gittim, oradaki çocuğa zar zor çakmağı tarif ettim ve parasını verip alırken, bir kadın gelip "Yılmaz, evladım şunları alsana" diyince Türk olduğunu anladık. Ertesi gün alacağımız şeyleri Türkçe söylemek büyük bir zevkti...

-Satış yapılan standların etrafında dolanırken, deri pantalon ve ceket satan bir standın önünde gerçekleşen konuşma:
Erdem: Hadi, deri pantalon alalım
Emre: Boşver olm
Standın önündeki adam: Gençler, buyrun, size uygun birşeyler vardır...
(Emre ve Erdem kaçarcasına kaçarlar)

-Döner almaya gittim ama Türk olduğumu çaktırmamak istiyorum. "Klein Döner" dedim, kasadaki genç "Hemşerim sieben mark" diyince tepem attı. Bir ara aynı genç "Karpuza gel" diye bağırınca dayanamadım ve "Kelek çıkarsa parayı geri verion mu" dedim. Tezgahtaki 4 herif de dondu kaldı. Hatta, döneri kesen adam bıçağını düşürdü, döneri alıp kaçtım...

-Festivale gelirken bindiğimiz otobüs ve şoförü kötü olduğu için dönüşte süper bir otobüs yollamışlardı. Ve şoförü Türk'tü. Adamla muhabbeti kurup kanka oldum. Muavin koltuğuna oturup "Abi önceki şoför çok kötüydü ama sen aslanlar gibi sürüyorsun maşallah" falan diyip gazı verdim. Tek amacım, şoförün parayla sattığı biralardan faydalanmaktı. Sonuç, fazla olmasa da bir kaç şişe bira içtim yolda. Hehehehehehe!!!

SLAYERRRRRRRRRRRRRRRRRRR!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Erdem Çapar








ERDEM ve MAX CAVALERA


MIKE MUIR ve ERDEM